Blog

İsra ve Miraç Olayı Nedir?

Peygamberlerimizin birçoğunun peygamberliklerini ispat etmek için Allah, onlara bazı mucizeler yaşamayı nasip etmiştir. Peygamber Efendimizin (S.A.V) mucizelerinden biri Miraç olayıdır. Miraç gecesi, üç ayların başlangıcı olan Recep Ayı’nın 27. gecesi gerçekleşmiştir. Merak edilen hususlardan biri de İsra ve Miraç Olayı ‘nın ne olduğudur. Miraç nedir? Miraç, kelime anlamı olarak yükselmek, çıkmak manasına gelir. Miraç olayına göre Hz. Peygamberimiz (S.A.V), Allah’ın davetiyle Mekke’de bulunan Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülüp, oradan da semaya yükseldi. Bu olay iki kademeli olarak ele alınır. Peki İsra nedir? 

Miraç Kandili ve Faziletleri

İsra, kelime anlamı olarak gece yürüyüşü manasına gelir. İsra olayına göre Peygamber Efendimizin Mekke’Den alınıp, Mescid-i Aksa’ya götürülmesidir. İsra olayının en güzel anlatılışı Kur’an-ı Kerim’de, İsra Suresi’sinde anlatıldığı şekildedir; 

“Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Harâm’dan kendisine bâzı âyetlerimizi göstermek için, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allâh, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hak­kıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)

İsra olayı Kur’an-ı Kerim’de yer alır ancak Miraç olayı Peygamber Efendimiz (S.A.V) tarafından anlatılmaktadır. 

Peygamber Efendimizin (S.A.V) Anlatımıyla Miraç Olayı

“− Ben Kâbe’nin Hatîm kısmında uyku ile uyanıklık arasında idim… Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibrîl -aleyhisselam- beni götürdü. Dünyâ semâsına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi.

− Gelen kim? denildi.

− Cibrîl! dedi.

− Berâberindeki kim?» denildi.

− Muhammed» dedi.

− Ona Mîrâc dâveti gönderildi mi?» denildi.

− Evet! dedi.

− Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!» denildi ve kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hz. Âdem’i -aleyhisselam- gördüm.

− Bu babanız Âdem’dir! O’na selâm ver!» denildi. Ben de selâm verdim. Selâmıma mukâbele etti. Sonra bana:

− Sâlih evlât hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Hz. Cebrâîl -aleyhisselam- beni yükseltti ve ikinci semâya geldik. Burada Hz. Yahyâ ve Îsâ -aleyhisselam- ile karşılaştım. Onlar teyzeoğullarıydı. Sonra Cebrâîl -aleyhisselam- beni üçüncü semâya çıkardı ve orada Hz. Yûsuf -aleyhisselam- ile karşılaştık. Dördüncü kat semâda Hz. İdrîs -aleyhisselam- ile, beşinci kat semâda Hz. Hârûn -aleyhisselam- ile, altıncı kat semâda ise Hz. Mûsâ -aleyhisselam- ile karşılaştık.

− Sâlih kardeş hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!» dedi. Ben onu geçince, ağladı. O’na:

– Niye ağlıyorsun?» denildi.

− Çünkü, benden sonra bir delikanlı Peygamber oldu, O’nun ümmetinden cennete girecek olanlar, benim ümmetimden cennete girecek olanlardan daha çok!» dedi.[3] Sonra Cebrâîl beni yedinci semâya çıkardı ve İbrâhîm -aleyhisselam- ile karşılaştık. Cebrâîl -aleyhisselam-:

− Bu, baban İbrâhîm’dir; ona selâm ver!» dedi. Ben selâm verdim; O da selâmıma mukâbele etti. Sonra:

«−Sâlih oğlum hoş geldin, sâlih Peygamber hoş geldin!» dedi. Daha sonra bana:

– Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arâzisinin son derece geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de Cennete çok ağaç diksinler. Cennetin ağaçları “Sübhânallâhi ve’l-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâllâhu vallâhu ekber!” demekten ibârettir.» dedi. Sonra Sidretü’l-Müntehâ’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) Hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrâîl -aleyhisselam- bana:

− İşte bu, Sidretü’l-Müntehâ’dır!» dedi. Burada dört nehir vardı: İkisi bâtınî nehir, ikisi zâhirî nehir.

– Bunlar nedir, ey Cibrîl?» diye sordum. Cebrâîl -aleyhisselam-:

– Şu iki bâtınî nehir, cennetin iki nehridir. Zâhirî olanların biri Nil, diğeri de Fırat’tır!»[4] dedi…” (Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 6; Enbiyâ, 22, 43; Menâkıbu’l-Ensâr, 42; Müslim, Îman, 264; Tirmizî, Tefsîr 94, Deavât 58; Nesâî, Salât, 1; Ahmed, V, 418) Sidretü’l-Müntehâ’da Cebrâîl -aleyhisselam-:

“– Ey Allâh’ın Resûlü! Buradan öteye yalnız gideceksin!” dedi. Resûlullâh:

“– Niçin ey Cibrîl?” diye sordu. O da cevâben:

“– Cenâb-ı Hak bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam, yanar kül olurum!..” dedi. (Râzî, XXVIII, 251)

Bundan sonrasında ise Resulallah, yoluna yalnız devam etti ve bu gecede kendisine muhteşem tecelliler lütfedildi. 

Miraç Gecesi’nde Peygamber Efendimize (S.A.V) Verilen Üç Şey

Miraç gecesi Allah katına yükselen Peygamber Efendimize (S.A.V), üç müjde verilmiştir. 

  • İlki, namazdır. Miraç gecesinde efendimize verilen en mühim hususlardan biri beş vakit namazdır. Başlangıçta elli vakit olarak farz kılınan namaz, beş vakit olarak müjdelenmiştir. Bununla beraber bire on vererek, beş vakit kılınan namaza eli vaktin sevabını bahşeder. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“Her kim bir hayır işlemek ister de onu yapamazsa, o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevap yazılır, yaptığı takdirde ise on sevap yazılır.

Her kim de, bir kötülük yapmak ister, ancak onu yapmazsa, kendisine günah yazılmaz. Şâyet o kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!” (Müslim, Îman, 259)

  • İkincisi ise Allâh Resûlü’ne hitâben, Allah’a şirk koşmayan kulların affedileceği ve cennet kapısından geçeceğidir. Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

“Peygamberlerden hiçbiri Sen’den evvel, ümmetlerden hiçbiri de Sen’in ümmetinden evvel cennete girmeyecektir!” diye buyurulmuştur. (Râzî, XXVIII, 248)

  • Üçüncü bahşedilen husus ise; Bakara Sûresi’nin son iki âyet-i kerîmesi vahyedilmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir